Nisan-mayıan,
rutûbetli ve gölgeli yerlerde yetişen 2-6 m
yüksekliğinde yaprak dökmeyen ağaçlar. Yapraklar
çok kısa saplı, derimsi, tüysüz ve oval
şekillidir. Çiçekler 30-35 tânesi bir arada olup,
gruplar teşkil ederler. Meyveleri 1 cm çapinda
kiraz görünüşünde parlak, koyu kirmizi veya
olgunlukta siyah renktedir. Avrupa’ya Istanbul’dan
yayilmiş olup, süs bitkisi olarak yer yer
yetiştirilmektedir. Lâz kirazı, Gürcü kirazı ve
Karayemiş olarak da bilinir. Kullanildiğı yerler:
Bitkinin yaprakları siyah hidrik asit veren bir
glikozit taşıması sebebiyle zehirlidir. Bu yüzden
yapraklarının baharat olarak kullanilması
tehlikelidir. Fakat yapraklardan elde edilen
taflan suyu öksürük dindirici olarak kullanılır.
Tâze meyvelerıyse meyve olarak yenilmektedir.
Kurutulmuş meyvelerinin tohumlarıysa şeker
hastalığına karşı kullanılır. Tâze meyvelerı taş
düşürücü olarak da kullanılmaktadır.
Vatanı Anadolu olup, yurt dışına giden ve isim
değiştiren; Hafız Ali üzümü (Bolgar) (TOK 42.
sayı), Lâle, (İstanbul’dan Hollanda’ya gitmiş,
Osmanlı sarığına benzediğinden Tulip ismi
verilmiş), Gül İbrişim, İstanbul Akasyası (1787’de
İstanbul’dan Avrupa’ya götüren İtalyan’ın ismine
izafeten Albizzia julibrissin), Kiraz (680
tarihinde İtalya’ya Doğu Karadeniz’den götürüldü
Prunus cerasus-Giresun Eriği ismini aldı) gibi
Karayemiş de 1546 yılında bir Fransız tarafından
Trabzon’dan toplanmış ve Trabzon Kirazı (Cerasus
trapezuntuna) olarak adlandırılmıştır. Bitki aynı
yıl İstanbul üzerinden İtalya’ya, 1574’de başka
bir yabancı tarafından Viyana’ya oradan da Fransa
ve İngiltere’ye gönderilmiştir. 1600 yılından
itibaren tüm Avrupada park ve bahçelerde süs
bitkisi olarak yetiştirilmeye başlanmıştır.
Giresun’un ilk adının Yunanca Kerasos (latince
yazılışı; Cerasus) olduğu biliniyor. Çok eski
çağlardan yakın zamanlara dek, Giresun deyince
hatıra fındıktan önce kiraz gelirdi. Şehrin
adından (kerasus) dolayı... Bugün de dünyanın
hangi ansiklopedisini açıp Giresun maddesine
baksanız kirazdan; kiraz maddesine baksanız
Giresun’dan söz edildiğini görürsünüz. Çünkü bu
iki kelime, aslında aynı kelimenin değişik
biçimidir. Bunun nedeniyse, bütün o
ansiklopedilerin; İsa’dan önce 62-120 yılları
arasında yaşamış, Historiarum Mundi (Dünya Tarihi)
adlı 36 ciltlik ansiklopedi denilebilecek ilk
eseri vermiş olan Roma’lı büyük donanma komutanı
ve tabiat bilgini Plinius Juhiut’u ilk kaynak
olarak almalarıdır.
Karayemişin Latince adı Prunus laurocerasus’tur (Cerasus’tan
dolayı orjini Giresun olması lâzım). Ülkemizde ise
Taflan, Karamış, Kattak, Laz Üzümü, Laz-Gürcü
Kirazı, Tçko, Tanal kısaca karayemiş olarak
isimlendirilen bitkiye; Rize, Trabzon (Maçka-Meryemana
Vadisi), Giresun, Sinop (Ayancık), Zonguldak
(Devrek), Kastamonu, Bartın, Bolu, İzmit (Keltepe),
Adapazarı, İstanbul (Belgrat Ormanı, Alemdağ),
Bursa (Uludağ) ve Osmaniye’de (Gâvurdağları) orman
veya orman kıyılarında doğal olarak rastlanır.
Karayemiş; 5-6 m boyunda veya boylu çalı şeklinde,
kışın yaprağını
dökmeyen ağaççıktır. Özellikle kayın ormanlarının
altında yer alır. Ormancılık bakımından zararlı
bir alt flora bitkisidir. Parkçılıkta gruplara
karıştırıldığı gibi, tek olarak ta kullanılır.
Makaslanmaya gelen bir çit bitkisidir. Güneşli,
yarı gölge, kuytu (tam gölgeye dayanır), nemli
deniz iklimlerinde, asitik, derin, nemli,
humuslu-killi-kumlu topraklarda yetişir (800
rakımlı Ankara’da da park ve bahçelerde süs
bitkisi olarak yetiştirilmektedir). Üretilmesi
tohum ve çelikle yapılan ve şimdiye kadar herhangi
bir zararlı ve hastalığına rastlanmayan karayemiş;
fındık bahçelerinin karayel yönüne dikilerek
bahçenin rüzgârdan korunmasını sağladığı gibi,
görülmesi istenmeyen helâ, depo vs. gibi yerlerin
gizlenmesinde de kullanılır. 5-15 cm boyundaki
yaprakları; kısa saplı, uzun şerit halinde ve deri
gibi serttir. Sivri uçlu, tam kenarlı veya
düzensiz seyrek dişlidir. Üst yüzü koyu yeşil, alt
yüzü açık renkli ve tüysüzdür. Şekli ve parlaklığı
bakımından manolyaya benzer. Yaprak orta damarı
alt yüzde bariz çıkıntı yapar. Açık renkli yeşil
renkteki genç sürgünleri tüysüzdür.
Bitkiler dünyasının geniş bir ailesi; Rosaceae
(gülgiller) familyasından olan karayemişin,
nisan-mayıs aylarında beyaz açan çiçekleri; 5-10
cm boyundaki dik bir eksen üzerinde sıralanır ve
30-35 tanesi bir arada salkım teşkil ederler.
Zeytin (yuvarlakça) biçimindeki, tek çekirdekli
(düzgün, sivri, çarpık yumurta biçimli) az-çok
sulu mayhoş-buruk (olgunlaşmış mahlep tadına
benzer) meyveleri; 8-10 mm boyunda, önceleri
yeşil, olgunlaşınca siyaha yakın (koyu mor) bir
renk alır. Sarı kırmızı alacalı olanları da
vardır.
Giresun Fındık Araştırma Enstitüsü ile Antalya
Narenciye Enstitüsü’nün 3 yıldır ortaklaşa
gerçekleştirdiği karayemiş seçimi çalışmalarıyla,
bölgede 100’ün üzerinde farklı tip tesbit
edilmiştir. Farklı tipler çoğaltılarak deneme
bahçeleri kurulmuştur.
Büyüme biçimi, yaprak boyu ve şekli, kışa
dayanıklılık açısından farklı 20 bodur türü
bulunan karayemişin yabancı literatürde, önemli 9
çeşidi vardır.
Bunlar; Angustifolia (yaprakları ince ve şerit
biçimli), Caucasica (koyu yeşil yapraklı),
Colchica (bol çiçekli), Herbergii (koyu yeşil
yapraklı), Otto luyken (yavaş gelişmeli),
Pyramidalis (dar tepeli, piramit formlu),
Schipkaensis (Bulgaristan kökenli, bol çiçekli,
kışa dayanıklı), Schipkaensis Macrophylla (gevşek
dokulu), Zabeliana (sarkık formlu, kent iklimine
dayanır).
Ülkemizde ise meyve biçimi ve meyvenin olgunlaşma
mevsimine göre 7 karayemiş çeşidi vardır.
Su -(acı)- (temmuz ortası, acımsı-buruk lezzetli),
Vavul (çok etli ve az taneli), Yabani (temmuz ilk
haftası, buruk lezzetli), Ağustos -İstavrit-
(meyveler geç ve kırmızı renkte olgunlaşır), Orak
-(selvi)- (temmuz ortası, tatlı-lezzetli), Ayran
-(beyaz)- (haziran ortası, tatlı lezzetli), Kiraz
-(Ekmek)- Karayemişleri (haziran ortası,
mayhoş-hafif buruk).
Karayemişin meyveleri yenir (sindirimi kolay),
pekmez, reçel ve tuzlaması yapılır. Fırında
kurutularak ya da kavrularak da tüketilir (şeker
hastalığına karşı). Tokluk hissi verdiğinden diyet
olarak kullanılır. Pasta, kek ve özellikle hoşaf
ve kompostolara koku ve tat kazandırmak için ilave
edilir. Hemoroide iyi gelir, idrar söktürür,
sigaraya karşı isteksizlik doğurur. Mide ülseri ve
barsak tembelliğini giderir (meyve sıkılırsa,
Özsu’yu egzamaya). Meyveler çekirdekleri ile toz
edildikten sonra balla karıştırılır, bronşite iyi
gelir.
Yaprakları çiçek açma döneminde zehirlidir.
Gelişmesini tamamlayan taze yaprakları elle
toplanır. Destile edilerek eczacılıkta kullanılan
Laura Cerasin maddesi elde edilir. Bazı ilaçlara
tat ve koku (kremlerde) verici olarak kullanılır.
Yapraklar; çelenk yapımında, balık tablalarının
süslenmesinde, hamsi buğulamasında koku vermek ve
iştah açmak için (1-2 adet halinde) kullanılır,
hayvanlara taze olarak yedirilir.Yaprağın
bileşimi; glikoz, tanen, kalsiyum oksalat, emulsin
(enzim), prulaurasin (glikozid), benzoik asit,
siyanidrik asittir (zehirlidir, çekirdekte de
bulunur, yapraktan elde edilen su fazla
kullanılırsa; baş dönmesi, kusma, karın ağrısı
yapar). Taş düşürücü, spazm çözücü (bronş ve
sindirim sistemi), sakinleştirici (astım, sinirsel
öksürük) uyku verici, kalp çarpıntısını gidermek
ve kan şekerini düşürmek için kullanılır.
Dış ticarette fidan alımıyla ithal hanemize
yazılan ve Türkiye’den başka yerlerde sadece süs
bitkisi olarak değerlendirilen (meyvesi yenmeyen)
Karayemişin; süs bitkisi satan yerlerde ithal
ağaçcıklarının 10-15 milyon TL, buna karşılık
yurdumuzda yeteri kadar, tohum ve çelik
alınabilecek ağaç olduğunu ve Trabzon
Belediyesi’nin yakında tohumdan fidan üretme
kampanyası başlatacağını (herhalde isteğin çok
fazla olmasından korkulup, yetişmiş ağaçlara zarar
vermemek için), belirtmekte fayda var.
TARIM VE KÖY DERGİSİ SAYI:131 OCAK-ŞUBAT 2000
|