Eski Düğünlerimiz, Kaybolmayan Geleneğimiz 2 (Kına Gecesi)... |
Özel Haber Eski Düğünlerimiz, Kaybolmayan Geleneğimiz (Kına Gecesi) yazımızın ikinci bölümü ile sizlerleyiz...Köyümüzde eskiden düğünler nasıl olurdu? Nasıl hazırlanılırdı? Gelin damat ne giyerdi? Düğün sonrası damatın ayakkabısı neden tavana atılırdı? Damatın babasından bahşiş nasıl alınırdı? Bunun gibi bir çok gelenekleri, görenekleri bu yazımızda bulacaksınız. Fazla detaya girmeden işte 50-60 yıl öncesi düğünlerimiz. (Detay İsmailbeyli köyü kitabında bulabileceksiniz)
Aile büyükleri kız istemeye giderken, köyün yaşlılarından 1-2 kişiyi daha alırlardı. Genellikle erkek ile kız birbirini tanımaz, aile büyüklerinin isteği, evlenecek gençlerin düşüncelerine pek önemsenmeden görücü usulü evlenme yapılırdı. Son 15-20 yıldır bu anlayışın ortadan kalktığı, kız ve erkeğin görüşlerinin dikkate alındığı görülüyor.
Günümüzde salonda yapılan düğünler de, o eski gelenek ve görenekleri bulmak pek mümkün değil. Kına gecesi ve yakın zamana kadar salon düğünlerin de demisafirlerin hediyelerini, çığırtkanlar (hediyenin adını ve kimin verdiğini söyleyen kişi) tarafından gelin ve damata vermeleri o yılları anımsatsa bile, kına gecesi hariç çığırtkanlığında ortadan kalktığı görülmektedir. Salonlarda bu olaylara rastlamak pek mümkün değil.
Evlenen çift üç gün sonra kızın evi ne el öpmeye ve yumurta yemeye gider. Damat yumurta yemeye başladığında bahşiş almak için ayakkabısı tavana atılarak saklanır, damatın ayakkabıyı bulamamamsı sağlanarak bahşiş vermek zorunda bırakılırdı.
ESKİ YILLARDA DÜĞÜNE HAZIRLIK ve DÜĞÜN BAŞLIYOR
Bayanlara ve erkeklere düğün evinde yemekler verilir. Dışarıdan gelen misafirlere konaklar kurulur (ayrı ayrı sofra) ve konakları yönetenler olurdu. Bu kişiler sofranın ihtiyacını giderirlerdi.
Düğün öncesi köy fırınlarda ekmek pişirilir (düğüne gelenlere dağıtmak için-1980’li yıllarda somon ekmeği dağıtılmaya başladı.), köyde tepsi dolaştırılarak yardım toplanır (un,tuz,pirinç vs., amaç erkek tarafına destek olmak), erkek tarafına götürülür, yemekler yapılırdı. O akşam da kına yakılarak, kaynana geline takı takar, düğün üç gün üç gece sürerdi.
Damat ve gelin evinde ayrı ayrı kemençe çalınır, ilk gün damat, ikinci gün gelin, üçüncü gün beraber ortaya çıkarlardı. Düğünün üçüncü günü gelen misafirler hediyelerini çığırtkanlar (hediyenin adını ve kimin verdiğini söyleyen kişi. Son yıllarda salon düğünlerinde bu işi rahmetli Rıza Kılıçarslan yapardı.) tarafından ortaya çıkan gelin ve damata verirlerdi.
Düğün sonrası gelin evinden alınarak, kemençe eşliğinde damat evine götürülür, damat evine yaklaştığında bir engelde (ufak su arklarında veya çeşme) bekletilir. Damatın babasına buradan geçemediği söylenerek bahşiş alınırdı. (o zamanın şartlarında büyük baş hayvan, bahçe, ibrik vs gibi eşyalar) geline hediye edilirdi. Gelin yoluna ondan sonra devam eder, eve girerken bozuk paralar, pul, fındık başından aşağıya atılır, evin girişine konulan su dolu tencereye (bol ve bereketli yaşam sürmesi için) tekme atarak içeri girerdi.
O zaman da da gelin gelinlik, damat takım elbise giyerdi. Hazır giyim olmadığından elbise özel diktirilirdi. Gelinin duvağının yanından ayaklarına kadar gümüş teller (ince parlak ip) asılırdı. Gelinin çeyizi, yatak,yorgan, yastık, bakırdan tabaklar, ağaç kaşıklar vs.den oluşurdu. Yorgan, yastık gibi eşyaların kılıfları kendilerinin yaptığı işlemelerle süslü olurdu.
Araştırmalarımız sırasında 40-50 sene önce giyilen gelinliklerin. Bazı köylüler tarafından hala saklandığını da öğrendik.
Her zaman deriz ya aaahhh ahhhh nerede o günler. Biz dedik, anlatanlar dedi.. Ya siz….
Haber ve Fotoğrafların tüm hakkı www.ismailbeylikoyu.com'a aittir. İzinsiz Kullanılamaz.
GERİ
|
(
Yorumlar(0)
| Okunma : 1118 ) [ Ekleyen (Haber Merkezi) | 02.10.2009 ]
|